canlı casino siteleri casino siteleri blackjack siteleri bahiscom güvenilir casino siteleri deneme bonusu istanbul ev taşımamalatya oto kiralama

HATAY GEZİ REHBERİ

Bir zamanlar Doğu'nun Kraliçesi olarak adlandırılan Hatay'ın adını duyunca bir çoğumuzun karnı acıksa da aslında birbirinden güzel avlulu evleri, mozaikleri, zengin tarihi, sıcacık kalpli insanları, yaylaları ile Hatay; sadece bir mutfaktan ibaret olmadığını bu gezimizde bize fazlasıyla kanıtladı.

Tabii ki ben de giden herkes gibi bu yazıda bolca kebaptan ve künefeden bahsedeceğim hazırlıklı olun hatta bu bir gezi rehberinden çok, yeme-içme rehberine bile dönebilir her an, sonuç olarak burası; Hatay ne de olsa :) 

19 Mayıs'ta Atlas Jet çok güzeldi

Türkiye'nin en lezzetli duraklarından biri olan Hatay'a çok daha önceleri gitmeyi planlamış, Suriyelilerin deli gibi ülkeye girmesi ve ülkemiz sınırlarına düşen bombalardan sonra ertelemiştik.

Resmi tatillerde bile çalışan biri olarak bir gün öncesinden 19 Mayıs'ta izin yapacağımı öğrenmemle 3 güne nereyi sığdırabilirim planı yapmaya başlamam bir oldu.

Yaz mevsimi gezmenin bunaltıcı olduğu bir yer olan Hatay'a gitme fikri düştü bir anda aklıma. Hem bu sayede üniversite arkadaşlarım Hatice ve Selin'i görebilme, birlikte vakit geçirebilme şansım da  olacaktı.

Bu kadar yıldır birlikte olmamızdan dolayı bana alışsa da, yine de konudan hiç haberi olmayan sevgiliye, mesaj olarak “Hatay için uçak bileti bakıyorum” cümlesi biraz şok edici oldu kabul ediyorum :)

İnce eleyip sık dokuyan sevgilim de işin içine girince biz ancak, gece yarısı İzmir- Adana gidiş dönüş biletlerimizi alabildik.

Bekle bizi Hatay :)

Hatay da havaalanı var ve İzmir den belli gün ve saatlerde uçuşlar mevcut, fakat bizim mini tatil için hiçbiri uygun olmadı ne yazık ki.

Adana-Hatay arası 1,5 saat sürüyor diyen arkadaşımın da gazıyla Adana ya uçup, otobüs ile Hatay'a geçmeye karar verdik.

Adana'ya doğru...

Havanın 29 derece olduğu bilgisi ile çantaya da bolca yazlık elbise doldurduk!!! (Tabii biz gidince Hatay en yağmurlu ve serin günlerini yaşadı, aldığımız birkaç parça uzun kollu ile geziyi tamamladık, o ayrı)

Her şey çok hızlı geliştiği için Hatay ile ilgili çok fazla araştırma yapamadım ve kendimi Hatay'ın yerlisi olan arkadaşım Hatice'nin eşsiz tecrübelerine emanet ettim, iyi ki de öyle yapmışım, bizi tur rehberi modunda hiç yorulmadan günlerce gezdirdi, bu yazının asıl mimarı kendisidir aslında  :)

Benim hep karıştırdığım nokta; Hatay ve Antakya aynı yer mi?

Hatay, genel olarak o ilin tümüne verilen ad, Antakya ise oranın merkez ilçesi diyebiliriz. Böyle biraz daha akılda kalıcı sanırım. Oysa ki bu yaşıma kadar Hatay ve Antakya eşanlamlıydı benim için. Öğrenmenin yaşı yokmuş demek ki. 

Çok okuyan mı çok gezen mi daha çok bilir ? sorusu gibi oldu biraz :)

Hatay'da ilgimi çeken ve hoşuma giden en önemli şey, her dinden ve kültürden insanın bir arada yaşıyor, birbirine saygı duyuyor olması. Aynı mağazada yanyana her dine ve kültüre ait bir şeyler bulabilmek mümkün. Sanırım her daim böyleymiş bu bu kadar sıcakkanlı ve anlayışlı olmalarının temelinde de bence bu çok kültürlülük yatıyor.

Hatay'a Ulaşım

Hatay'ın gayet işlek bir havaalanı mevcut. İstanbul ve Ankara'dan uçuş sayısı fazla, İzmir'den de belli günlerde var.

Pegasus ve Thy uçuyor Hatay'a. Eğer önceden alırsanız mantıklı rakamlara bilet bulabilmek mümkün oluyormuş.

Bizim uçtuğumuz Adana Şakir Paşa Havalimanı ise, ufak ve otobüs terminalinden hallice. Yani öyle körük falan beklemeyin. İzmir'den yaklaşık 1 saat 20 dakika gibi bir yolculukla ulaşılabiliyor. Biz Pegasus firması ile gittik.

Gece bileti alıp öğlen uçunca 3 kişi için "asgari ücret" kadar tuttu bizim biletler, sevgilimin "Amsterdam uçak bileti gibi oldu" serzenişleri ile başbaşa kalmış olsam da, o kadar güzel bir gezi oldu ki bu paraya kesinlikle değdi diyebilirim :)

Adana'ya uçmanın en güzel tarafı muhteşem lezzetli Adana kebabı ve Adana Burmasını afiyetle yiyebilmek sanırım :)

Bu konuda Adanalı sıcakkanlı taksici Hüseyin abimizin tavsiyesi Kebapçı Mesut. Biz Divan otelinin altındaki lüks şubesinde yesek de bence siz daha salaş olan diğer şubesinde yerseniz daha fazla keyif alabilirsiniz.

2 kişilik enfes adana ve mezelere 69 TL para ödememiz ise paha biçilemezdi.

Adana Havaalanında inince görevli memura Hatay için ulaşımı nasıl yapacağımızı sorduk. Direkt servisin bulunmadığını, otogardan otobüse binmemiz gerektiğini öğrendik. Bizi, yolculuktan soğutan yanlış bir öneri ile Yüreğir Otogarına, yarım saatte bir kalkan araçlara yönlendirdi.

Bunu ayrıntılı yazacağım elbette ama baştan belirteyim siz siz olun merkez otogardan kalkan büyük otobüsleri tercih edin ve mümkünse ekspress olanları. Bol bol dua edersiniz bana :)

Neyse efendim biz görevlinin lafı ile taksi tutarak 25 TL ye Yüreğir otogarına geldik. Bu arada taksicimiz dünya tatlısı bir abi çıktı. Dönüşte merkez otogarda inin Kebapçı Mesut'a gidin önerisi de bu abiye ait.

Biz Yüreğir Otogarına indiğimiz an, birisi bavullarımız kapıp midibüsün bagajına attı bile. Kırıkhan'da oturan Hatice ile Topboğazında buluşacaktık. Adama sorunca, "geçiyor abi, hadi kalkıyor abi" diye tıkıştırdı bizi araca. 

Saat sanırım 4'e çeyrek vardı. O araç 4 e kadar yerinden kalkmadı, sonrasında da adım başı yaklaşık 10 ar dakikalık molalar vererek 4.30 a kadar Adana dan çıkamadı.

Daracık koltuk aralarında Arman, ben ve sevgilim başladık yolculuğa. İkisinin arası 1,5 saat diyen arkadaşımın kulaklarını bol bol çınlatarak İskenderun'a geldik. 

Orada bizi indirip bir boy daha küçük olan minibüs'e transfer ettiler. Aynı şekil bu araç da 15 dakika kalkmadı ve bir müşteri daha nasıl kaparım diye yarım saat boyunca resmen milimetrik olarak ilerledi.

Sinir hastası kıvamında “ne zaman kalkacak” diye sorduğumuzda ise “kalktık ya” cevabını aldık :(

Yaklaşık 4 saat sonra Hatice ile buluşabildik. Kendisi bizi beklemekten taşa dönmüştü bulduğumuzda :)

Altında tarihi eser çıkan Hilton Oteli bir türlü bitirilemiyor.

Dönüşte İskenderun'dan Has Turizmin ekspress aracı ile 1,5 saatte hem de çaylar, kahveler, ikramlar eşliğinde Adana'ya vardık. O yüzden siz başkalarına bakmayın beni dinleyin, Adana'dan Hatay'a gidecekseniz eğer, merkez otogar ve Has firmasının ekspress araçları candır :)

Bu arada giderken kişi başı 21 TL, dönüşte (İskenderun'dan) 20 TL ödedik.

Hatay'da Kalınacak Yerler

Biz arkadaşım Hatice'nin güzel evinde konakladık, valla çok rahattı ama hepinizi evine alabileceğini sanmıyorum tabii :)

Siz eğer merkezde konaklamak isterseniz buraların en eski ve tabii birazcık da pahalı oteli Savon'u tercih edebilirsiniz. Yada biraz dışarıda kalan termal bir otel olan; Güngör Ottoman Palace da seçenekler arasında.

Eski Antakya evlerinin arasında bulunan butik otel; Ka Vinn, merkezdeki büyük Antakya Oteli, öğretmen evi, Limak Otel benim denk geldiklerim. 

Otel biraz dışarıda bile olsa Hatay'da taksi kullanmaya çekinmeyin derim ben, burası ucuz bir şehir, en fazla 10-15 TL ye merkezde dilediğiniz yere gidebiliyorsunuz.

Hatay Gezilecek Yerler

Bu bölümde hem gezilecek yerlere hem de yenilecek lezzetlere değinmek istiyorum çünkü burada ikisi de birbirinden güzel.

Eski Antakya Evleri

Senelerce yıkık dökük kalan bu evler şimdilerde restorasyondan geçip ağzımızı açık bırakacak güzelliklere bürünmüş, çok da enfes olmuş.

Gözlemlediğim kadarı ile evlerin özelliği; girişinin dar bir kapıdan yapılıyor ve 2-3 adımdan sonra genişçe bir avluya açılıyor olması. 

Restore yapılan evler, butik otelden tutun da restorana, cafeye kadar çeşitli amaçlarla kullanılıyor.

Benim burada en çok beğendiklerim, Konak Restoran, (ki Hatice'den öğrendiğim kadarı ile yemekleri de enfesmiş) ve Ka Vinn Butik Otel.

Ka Vinn Butik Otel

Su yolu bulunan daracık taşlı sokakları, renkli evleri, her adımda durup fotoğraf çekme isteği uyandırıyor insanda.

Antakya Arkeoloji Müzesi

Muhteşem bir geçmişe sahip Antakya, Roma ve Endülüs İmparatorluğundan sonra en büyük yerleşim yeriymiş. Bu yüzden Arkeoloji müzesini gezmek de büyük zevkti bizim için.

Eskiden merkezde yer alan müze sonraları böyle güzel bir binada hizmet vermeye başlamış. 

İhtişamlı bir geçmişe göre biraz eksik kalsa ve bir bebek açma ünitesi bile bulunmasa da bence gidilip görülecek en keyifli yerlerden.

Girişte Maximum kart ve müze kart kullanılabilir. Biz 50 TL ye müze kart aldık, Saint Pierre Kilisesinde de kullandık. Kart parasını çıkardık sayılır bu sayede :)

Saint Pierre Kilisesi (Anıt Müze)

Müze kartımızla giriş yaptığımız kilise, Hristiyanların hac görevini yerine getirdiği yerlerden sadece biri ve Hristiyanlık tarihinin en eski kiliselerinden kabul ediliyor. Hatta dünyanın ilk katolik kilisesi de sayılıyormuş.

Kayalara oyulmuş 13 metre derinliğinde, 9,5 metre genişliğinde ve 7 metre yüksekliğindeki bu mağara Antakya'da ki ilk Hristiyanların gizli toplantıları için kullanılmış.

Kayalardan sızarak sunağın içinde biriken su, vaftiz törenleri için kullanılmış ve kutsal kabul edildiğinden yakın zamana kadar hastalara içirilmiş. Depremlerden dolayı günümüzde su oranı giderek azalmış tabii.

İçinde su olmasından dolayı nemden çok fazla etkilenmiş bu kilisede, dağa açılan gizli bir geçit de bulunmakta. Sunağın yanındaki duvar boyalarının ufak bir izi ve yerdeki az miktarda mozaik ancak günümüze kalabilmiş. 

İçi çok harap durumda, hoş Hatice'nin söylemesine göre bu iyi haliymiş, yeni elden geçmiş. Şaşırtıcı , çünkü bu halinde bile nemden kararmış duvarlardan başka bir şey yok.

Müze olan bu kilise Valilik izniyle ayinlerde kullanılabiliyor.

Kiliseden biraz ileride dağa oyulmuş kaya mezarlar da bulunmakta. Bizim gözümüz uyuyan Arman ve rüzgar yüzünden pek kesmedi. 

Bu arada size buranın tarihini anlatmaya çabalayan minikler var etrafta, biz teşekkür edince, “iyi gezmeler abla, gününüz güzel geçsin” diyecek kadar da tok gözlü ve sevimliler.

Etrafınızı sarıp rahat bırakmazlar diye düşünmeyin, 2 dakika zaman ayırıp dinleyin. Az miktarda para da verebilirsiniz. Biz dinlemediğimize pişman olup kiliseyi gezdikten sonra dinleyip, verdik, pintilik yapmadık yani :)

Kapalı Çarşı

Alın size İstanbul'daki kapalı çarşının ufak bir versiyonu. Birbirinin benzeri sayısız dükkan, mağaza. Çakma ürünler fazla ama yöresel ürünler de bulmak mümkün. Her telden var anlayacağınız.

Baharatçılar çarşısı, ayakkabıcılar çarşısı gibi bir çok bölümü bulunuyor.

Sabunlar, sepetler, ev eşyaları, çeyizlikler, künefeciler, et restoranları hepsi birarada. Size tavsiyem kerebiç ve köpük helvası almanız.

Köpük helvasının en lezzetlisinin burada olduğunu öğrendim. Kerebiç biraz tatsız olduğu için bu köpüğe batırılıp yeniyormış, buradaki fırınlardan yeni çıkan tazecik kerebiçler alınabilir. Ve bence çay ile birlikte tadı enfes :)

Türk Katolik Kilisesi

Eski Antakya sokaklarında bulunan bu kilise belli saatler arası kapalı. Biz kapanmasından 10 dakika önce gidip kapıda kaldık.

Uzun süre inatla zile basınca güleryüzlü sakallı bir abi açtı kapıyı. Sanırım ayağımızı sürüdük ki sonradan dolup taştı. Bize kapıyı açtığına pişman olmuştur diye düşünüyorum :)

Bahçesindeki kuyusu ve kilisenin içi çok keyifli, zaten çok büyük değil, hızlıca gezilebiliyor.

Hoşgörü ve kardeş olduğumuzu hatırlatan en güzel görüntüye ise bahçeden çıkılan minik merdiven ile ulaşılıyor.

Harbiye

Sıcak yaz günleri Hatay'da gidilebilecek en keyifli yer bence Harbiye. Dağdan taştan gürül gürül suların aktığı, şelalesinin altında alabalık yiyebildiğiniz, hem gönlümüze hem de midemize bayram ettirecek bir yer burası.

Girişte satıcılar var, bence mısırcıyı es geçmeyin, hele de közde olanı müthişti. Bir de taşa keserle şekil veren bir amca var. Sadece el emeğini alıyor o da mesela el işi bir fil için 5 TL gibi.

Resim çekmek istediğimde tamam dedi ama yine de objektife bakmaya utandı :) 

Burada suyun ilk çıkış noktası var fakat biz gittiğimizde evlere su verildiği için kapalıydı. Özellikle bu kısımda merdivenlerden bile sular taşıyor, üst kısmında ise ablalar mis gibi ekmek pişiriyordu :)

Harbiye kalp ben yani o kadar diyeyim :)

Harbiye'nin bir başka özelliği de “ipek”leri. Dokunduğu atölyeleri görmek keyifli olacaktır. Biz satış mağazasına girip bolca dağıttık ortalığı.

Sonra da fular kardeşliği pozları verdik bol bol :)

İpek fularlarımız :)

Renkleri ve dokuları o kadar güzel ki anlatamam. İçinde Orijinal kozaları olan bile var ki ben hemen bir tane kaptım. Bakar mısınız şunun güzelliğine :)

Bu arada bir Hataylının yanında gönlünüzce alışveriş etmek mümkün değil bunu anladım, elime neyi alsam bu bizden deyip ücretini ödediler. İkincisini almaya korktum :) Gönlü zengin arkadaşlarım benim. 

Aldığınız ürünün cinsine, ipeğinin kalitesine ve büyüklüğüne göre fiyatları değişiyor.

"Hatıra olur, ben arabada çocukla beklerim sen git gez, hem bloga koyarsın" diyen sevgilim, kendimizi kaptırıp mağazadan 1 saat çıkmayınca havasızlıktan-sıcaktan bayılma kıvamına gelmiş ve “gidin” dediğine bin pişman olmuştur eminim :)

Burada dikkatimi çeken diğer bir şey ise, defne. Baktığım her dükkanın, otelin, sokağın adı neredeyse Defne idi. Defne sabunları, şampuanları almak için doğru yerdesiniz.

Fakat mağazaya gelip şurada kilosunu 2 TL ye satıyorlar, siz pahalısınız diye şikayet etmeyin bence. Yoksa sahibi size göbeğiyle gülüyor, şahit oldum. Defne yağının kilosu bile o kadar değil o paraya aldığınız şeyin defne ile alakası yok diye :)

Meclis Binası

1937-1939 yılları arasında bağımsız bir Hatay devleti varmış, onun da bir millet meclisi. İşte Türkiye Cumhuriyeti'ne kendi istekleri ile katılıp il olana kadar Hatay'ın durumu buymuş.

Günümüzde kültür merkezi olan bina ile tanışmamız bir nikah töreni eşliğinde oldu :) Hatta kapıda duran bayan bizi dışarı atmasın diye kocamı arar gibi yaparak girdim içeriye :) 

O kadar içeri girip, çıktım bir tane nikah şekeri vermedi vicdansız kadın ama sevgilimin “herkes abiye , senin kıyafetine bakıp yabancı olduğunu anlaması zor değil” cümlesinden sonra hak verdim tabii.

Hemen girişinde bulunan pastanesinden kabak tatlısı aldık (Hatice'nin tavsiyesi ile), kendileri pek bir lezzetli :) Tabii bu bildiğimiz kabak tatlılarından değil çıtır çıtır :) Aklınızda bulunsun yemeden dönmeyin.

Bizim gibi hepsinden yiyip mide spazmı geçirin diye yazayım dedim, Hatay'a gelip de yemeden olmaz :) Napalım arkadaş bir tek ben mi rejimi bozup yiyeyim, kilo alayım yani. Eşlik ediverin siz de bir şey olmaz.

Habib-i Neccar Camii

Antakya merkezde bulunan bu cami Anadolu'nun ilk Hristiyan camisi olarak kabul ediliyor ve ihtişamı ile göz dolduruyor. Burası Roma döneminde Pagan Tapınağı olarak kullanılmış, Bizans döneminde Kiliseye çevrilmiş ve İslamiyetin Anadoluya gelmesiyle, İslami mimariye uygun şekle getirilerek Cami olmuş.

Bu yapının altında 3 mezar bulunmaktaymış. Biri Habib-i Neccar, diğer ikisi de Hz İsa'nın havarileri. Depremlerde zarar görmesinden dolayı şimdiki caminin, tamamen bir Osmanlı eseri olduğu söyleniyor. 

Habib-i Neccar, Roma döneminde yaşamış, bir Antakyalı. Onun zamanında tek tanrıya inanan yeni bir din doğar. Bu dine Hristiyanlık denir. İnsanlığa Hristiyanlığı anlatmaya çalışan İsa peygamber, Antakya'ya havarilerini gönderir. 

Habib-i Neccar gelen havarilere, Allah'a inandığını ve yanlarında olduğunu söylemiştir. Halkın büyük tepkisi ile karşılaşan havarilere de yine dağdaki marangoz atölyesini bırakıp yardımcı olmuştur.

Dinini inkar etmesinden dolayı havariler ve Neccar öldürülürler. Hristiyanlık ve Müslümanlık arasında ortak bir payda oluşturan ve herkese hoşgörü ile yaklaşan Habib-i Neccar'ın, Kuran-ı Kerim'de Yasin Suresinin 13-19. ayetlerinde geçen “Antakya” kişisi olduğu düşünülmekte ve bu yüzden kendisine “Sahib-i Yasin ve Sahib-i Antakya” da denilmekteymiş.

 

Kanuni Sultan Süleyman Kervansarayı - Cami ve Hamamı

Amanos dağları üzerinde, İskenderun ile Amik Ovasını birbirine bağlayan anayolun geçtiği sarp ve tehlikeli geçitten 1552 yılında geçen Kanuni Sultan Süleyman, yolcuların dinlenmesi için bir kervansaray, cami ve hamam yapılmasını emretmiş.

Artık nasıl zorlu bir yolculuk yaptıysa kendileri :)

Padişah emretmiş ya hepsi 1 yıl sonra hazırmış. Buranın diğer bir özelliği binaların planını Mimar Sinan'ın çizmesi ve inşaatının kalfaları tarafından bitirilmesi.

Evliya Çelebi 1648 yılında geçtiği bu boğazı Belen (yokuş,bel) diye isimlendiren ilk kişi olmuş, sonrasında Beylan (Belen) olarak kalmış.

Zamanımız yetmediği için benim gezemediğim yerleri de yazmak isterim. Hem bir daha gitmek için bize bir neden olur, hem de vaktiniz varsa sizler benim yerime de gezersiniz bu sayede. Belki size de kaynak olur.

Samandağ ve Titus Tüneli

16 Km lik sahili ile yerel halkın olduğu kadar turistlerin de uğrak yerlerinin başında geliyor Samandağ. Denizi dalgalı olduğu için sörf için elverişli.

Samandağ'ı bu kadar turistik yapan elbette ki sadece denizi değil, oluşan sellerin limanı doldurmasına karşı dağın delinerek yapıldığı Titus Tüneli ve etrafındaki kaya mezarları. Etrafındaki şelaleler ve otantik cafeleri ilgi çekici.

Vakıflı Köyü

Antakya'nın Ermeni köyü olan Vakıflı görmek istediğim diğer bir yer. Organik tarım yapılan köyde bir de ufak Ermeni Kilisesi bulunuyormuş.

Arsuz      

Hatay da deniz deyince Arsuz diyorlar. Hava sıcak olsa o sıcacık sularda yüzmeyi ne de çok isterdim.

Musa Ağacı

Bu anıt ağaç Samandağ ilçesine 6 Km uzaklıktaki Hıdırbey Köyü sınırları içinde bulunuyor ve 800-1000 yaşında olduğu tahmin ediliyor. Çevresi 20, yüksekliği 17 metre olan, ağacın içine 2 oyuktan girilebiliyor. Efsanesi de olmazsa olmaz tabii.

İnanışa göre Hazreti Hızır ve Hazreti Musa'nın Samandağı'ndaki buluşmasından sonra Hz Musa, Musa dağına çıkmak üzere yola koyulur. Hıdırbey köyünde çok susayıp, dereye su içmeye iner ama asasını burada bırakır. Döndüğünde asasının yeşillenip çınar filizi haline geldiğini ve yeşerdiğini görür. O günden sonra buraya Musa Ağacı denir.

Payas'ta Kale

Anadolu'dan Suriye'ye giden yol üzerinde Payas'ta yıkık dökük halde bulunan eski çağlardan kalma kale, Osmanlı hakimiyetindeyken sökülmüş ve yerine daha derin hendekli yeni bir kale yapılmış. Yakınlarına bir de iskele kondurulmuş.

Kale, tersaneye uzak kalıp korunamayınca, iskele kalesi (cin kulesi) de eklenmiş. Sokullu zamanında yolcular buradaki kervansaraya gelir ücretsiz olarak yer, içer ve barınırlarmış. Keşke günümüzde de olsa değil mi?

Arkamızdaki Asi Nehri, ne yazık ki çok bakımsızdı :(

Adalı Konağı, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Müzesi ise bunların haricinde görülebilecek yerler arasında. Aslında Hatay'da yazamadığım birçok cami, kale, kilise hatta Havra mevcut. Ben zaman bulup gezemedim, yazmaya kalksam da bu yazı yeterli gelmeyecektir zaten.

İnşallah yeniden gider bu defa yaylalarını, denizini ve eksik kalmış bir çok şeyi daha yapabilirim.

Hatay'da Nerede / Neler Yenir?

Çınaraltı

Hatay deyince aklınıza ne geliyor; künefe değil mi? İşte size odun ateşinde pişen enfes künefe adresi; Çınaraltı.

Kapalı çarşıda Ahmediye Camii'nin bahçesinde yeralan devasa Çınar ağacının olduğu kısımda oturanları görünce doğru yerde olduğunuzu anlayacaksınız. Hoş ben tek başıma gelsem sanırım 10 günde falan bulabilirdim burayı :)

Öncelikle odun ateşinde piştiğinden geç servis edileceğini aklınızda bulundurun, zira bizim ön masa bir ton laf ederek kalktı gitti. Piştiğinde bekleyen herkese aynı anda servis ediliyor, bu arada yeni tepsi hazırlanıyor.

Bu arada Yusuf Usta, bir tarafı pişen künefeyi aynen omlet gibi diğer tarafına çeviriyormuş, biz denk gelemedik ama özellikle bu gösteriyi bekleyenler vardı, aklınızda bulunsun.

Tam mı, yarım mı diye soracakları için şimdiden söyleyeyim; tam dedikleri o bildiğimiz tek kişilik yuvarlak tabaklarda gelmiyor, tek dilim şeklinde geliyor. Ve dondurmaları da hazır paketlerde. Açıkçası ben açık dondurma bekliyordum Dondurmam Gaymak çıkınca şaşırdım.

Ortada bulunan çınar ağacı, 120 yaşında. Yaşlı mı yok canım 1000 yıllık ömürleri düşünülürse daha bebek sayılabilir :)

Hastalıklara ve hava kirliliğine dayanıklılığı ile büyük şehirlerde bile yaşayabiliyorlarmış, bizden bi farkı yok sanırım :)

Kapalı çarşıda 4,5 TL ye gördüğümüz künefenin fiyatı burada 10 TL (2017 yılı), Meclis binasında gördüğümüz ocakta pişeni ise 6,5 TL idi bunu da yazmadan geçmeyeyim.

Arka masalardaki teyzeler “gözümüzün önünde millet ayaklarını yıkıyor” diye söylenip duruyordu siz bu görüntüye hazırlıklı olun çünkü ne de olsa caminin bahçesindesiniz :)

Çınar Tepe

Kahvaltı için gittiğimiz Çınartepe tam bir yeşile doyma mekanı. Sıcak havalarda serinleyip, muhteşem bahçesinde keyif yapabilirsiniz. Biz Türkiye'nin soğuk havasına dalgasına yakalandığımız için Mayıs'ta üşüyüp içeriye kaçtık kahvaltı için.

Şu an, bu masada kahvaltı etmek isteyen kaç kişiyiz?

Bahçesinde mini bir çocuk parkı, tavşan ve güvercinler, havuz, birçok manzaralı masası var.

Kahvaltıda kalabalıktık, Hatice ve birbirinden şeker ailesi, arkadaşları vardı. Biz kahvaltısını çok beğensek de onlar eskiden daha güzeldi, servis çok hızlıydı, ilgi alaka daha fazlaydı dediler. Bilirkişi onlar sonuçta :)

Biberli Gözleme

Bu arada Antakya'da kahvaltının olmazsa olmazları var, sürk (baharatlı sıkma çökelek) ve tuzlu yoğurt (süzme yoğurt, üzerinde zeytinyağı ve az kırmızı biber) ve biberli, katıklı gözleme bunlardan birkaçı. Kaçak çay bulunsa da genelde bizim alıştığımız olanından içmeyi tercih ediyorlar.

Sürk Böyle yazınca da sanki yeni bir ırk keşfediyormuşum, uzaylılardan bahsediyormuşum gibi oldu. İdare ediverin artık siz beni :)

Biz bahçesinde bol bol şımardık, üniversite günlerimize geri döndük bir anda :)

Saray Restoran

Yazının başında da bahsettiğim gibi zorlu bir yolculuktan sonra, açlıktan ölme aşamasında buluştuğumuz Hatice, bizi Kırıkhan yolundaki Saray Restoran'a götürdü. Topboğazı'ndan Kırıkhan'a doğru ilerlerken yaklaşık 5 dakika mesafede yer alıyor.

Neden bunu ayrı bir başlık altında yazdım derseniz yediğim en güzel ciğer buradaydı diyebilirim. Hatay'a gitmeden İzmir'de yeni açılan bir mekanda yediğim taş gibi ciğerler aklıma geldi o an.

Ondan sonra burada yediğim şeye ciğer demek ayıp olur diye düşünüyorum. Ağızda dağılan yumuşacık, mükemmel pişmiş bir lezzet. O taraflara yolunuz düşecekse özellikle bahçesinde oturmanızı şiddetle tavsiye ediyorum.

Seçkin Tatlı

Madem yemekten içmekten laf açıldı merkezde bulunan Seçkin tatlı'dan da bahsedeyim. Benim çok sevdiğim taş kadayıf burada yeniliyor.

Bunun yanında kabak tatlısı, züngül tatlısı, şam tatlısını da sıcak sıcak yemek mümkün. Lezzeti, önünde kuyruğa girmiş insanlardan anlaşılıyordur sanırım.

Pöc Kasabı

Kapalı Çarşı'da bulunan Pöc kasabı dışarıdan bakınca minicik bir dükkan gibi geldi bana, ee adı da kasap ne de olsa. Burası mıymış o kadar methedilen yer diye de düşünmedim değil, yalan olmasın.

Kapıdan adımımı atınca ise nereye oturacağımı şaşırdım. İçerisi kocaman bir dünya. Altta ve üst katta bir tane boş masa bulamadık ve kenar köşe bir yere oturuverdik.

Kilise ve müzeyi gezerken karşılaştığımız turistler de gelince ortalık iyice şenlendi. Zaten, sanırım bu hafta tüm İzmir buradaydı, kiminle konuşsak İzmir'den misafiri vardı :) Demek ki neymiş 3 günlük tatil de (her ne kadar az gelse de) Hatay iyi bir tatil rotasıymış :)

Neyse konuyu bulandırmadan Pöc'e geleyim.

Uzuuuun bir bekleyişten sonra, (eğer ki kalabalık değilse 40 dakika kadar) masanıza sıcacık pidelerin örttüğü bir tepsi içinde geliyor pöc. Soğan ve domatesin tadını alabiliyorsunuz yerken. Tavsiyem çatal bıçağı bırakıp pideleri batıra batıra yemeniz :)

Ben öyle yaptım ya kendime yandaş arıyorum :)

Sipariş verirken kaç gram diye soruyorlar. Biz abartıp 600 Gram istedik 3 kişi için. Deli gibi acıkmamıza rağmen, sürenin sonunda hala 50 gram vardı tepside.

Yani aslında 3 kişi için normal bir insan midesine göre 400 Gram sipariş verilebilir diye düşünüyorum. Yanında yediğimiz humusun tadından hiç bahsetmiyorum bile :)

Tam iştahla yerken aklıma pöc'ün anlamı neydi acaba sorusu geliyor. Ne işine girer di mi, ye işte. Yok illa Google amcaya soracağım. Sevgilinin elinde kocaman bir pide ile Pöc'ü ağzına götürürken “kuyruk sokumuymuş” diye çığlık atıyorum.

O el bir süre, içeri dışarı girip çıkıyor :) Tabii sonunda doğru yeri buluyor ama “bazen her şeyi bilmek iyi değildir” diyen sevgiliye hak veriyorum o an :)

Şaka bir yana da Pöc yemediyseniz sakın eşe dosta Hatay'da et yedim demeyin bence. Yumuşacık ve inanılmaz lezzetli, yanında da açık ayran ohh mis.

Bak ayran demişken aklıma geldi, restoranlardaki ayranları çok sevdim ama burası hariç hepsi tuzsuzdu. Bu tuz da sağlıksız falan ama ayranı bir başka güzel yapıyor.

Kebo'da Tavuk Döner

Özel sosu ile tavuk dönerini yemeyeni dövüyorlardı ama biz ne yazık ki 2 gün için bir türlü fırsat bulup yiyemedik.

Sultan Sofrası

Sabah akşam kebap yemekten usananlar için Antakya ev yemeklerini başarı ile yapan bir yer Sultan Sofrası. Ben İzmirliyim ama midem Türkiyeli o yüzden kebaba bayılırım hiç sıkıntı yok.

Burası da yerlisinden bir tavsiye, ben restorana girip sizler için birbirinden güzel yemekleri çektim. Belki daha uzun kalsam fırsat yaratıp yerdim ama o kadar tok karınla gezdim ki fırsat bulamadım :)

Bu saydıklarım haricinde Antakya'nın Belen Tavası da pek bir meşhur. Sonra vay efendim ben duymadım ben görmedim demeyelim.

Kırıkhan Çamlık

Kırıkhan, Antakya'ya yarım saat uzaklıkta bir yerleşim yeri. Hatice, burada oturunca, soyadı olan Kelce isimli birçok dişçi ve eczanenin de bulunduğu Kırıkhan'ı gezme fırsatı da buldum.

Çamlık denilen yer, belediyenin yeni yeni düzenlediği, oksijen deposu bir mesire yeri. Devlet hastanesinin hemen yanında yer alıyor ki bence bu hastalar için muazzam bir şey. Düşünsenize camınızı açınca mis gibi çam kokusu ve manzarası :)

Böyle yazınca rahmetli Macit babam geldi aklıma, kanserden kaybettik kendisini, son gününe kadar şikayet etmeden, gülümseyerek ve benim hiçbir şeyim yok diyerek etrafını üzmeden geçirdi günlerini.

Hiç sevmediği hastanede, Albay olan babamı tek mutlu eden şey, camından gördüğü kocaman bir Türk bayrağı idi. Ona baktıkça gülümserdi. Allah rahmet eylesin, gittiği yerde hep mutlu olsun inşallah. 

O yüzden hastanenin yanındaki bu çamlık, belki bir hastaya moral olur diye düşününce beni çok mutlu etti, Çamlık'ta birbirinden güzel çocuk parkları hatta köyü :) ve Kırıkhan için yeni bir şey olan bir kahvaltı salonu mevcut.

Gittim, yedim, bayıldım :) Siz de gidin, bayılın diye buraya yazdım :) Tabelası yoktu o yüzden adını bilmiyorum ama zaten bir tane var karıştırma şansınız yok :)

Kahvaltı demişken Antakya'da Süt Ağzı denilirse hemen yemenizi tavsiye derim, sütün ilk sağıldığında üstünde oluşan kısmını alıp yapıyorlarmış. Söylemesi bile güzel :) Bir de kahvaltı da ekmek aramayın, lavaş tarzı bir şey geliyor.

İskenderun / Petek Pastanesi

Hatay'a geldiyseniz ve zamanınız da varsa İskenderun'u ıskalamayın derim ben. Deniz kıyısında Kordon'u aratmayacak güzellikte, gelişmiş, içinde her türlü markayı bulabileceğiniz bir yer burası.

Bu arada İskenderun, Hatay'ın en kalabalık ve en büyük ilçesi.

Ayrıntısı ile gezmeye vaktim kalmasa da size Petek Pastanesi diyorum ve başka da bir şey söylemiyorum :)

Tamam Çınaraltındaki odun ateşinde pişen künefeyi sevdim ama Petek'de ki künefe de benden tam not aldı. Hafif, lezzetli, şurubu tam kıvamında. Bu arada sahil kenarında da Petek varmış ama künefe bulunmuyormuş, şoklanmış olanları varmış sanırım. Biz merkezde oturduk.

Oturduk diyorum ama masa bulabilmek için bir süre pusuya yatmak, kalkan oldu mu, o daha popoyu kaldırır kaldırmaz çantanızı sandalyeye bırakmak gerekiyor. Tabii hedefe odaklanan başkaları olursa onları dirsek darbesiyle uzaklaştırmak da şart :)

Şaka maka kalabalık bir yer burası ama gelmezseniz inanılmaz tatları ıskalamış olursunuz.

Künefesi süper, biz eve de aldık. Buzluğa atmayın dedikleri için 4 kişilik tepsideki künefemizi, hemen pişirdik tabii :) Pakette lazım olacak her şey vardı zaten.

Ben pişirirken her yeri şerbet yapsam da sonuç harikaydı :)

Künefe haricinde hasır kadayıf yedik, o da çok başarılıydı.

Sevgili, yıllar önce gelmiş ve hurmalı kömbe yemiş İskenderun'da. En lezzetlisi buradadır diye biz de Petek den aldık. Allah'ım nasıl güzel bir lezzet bu.

Cevizlisi ve sadesi olsa da bence hurmalı olan özellikle  çok başarılı.

Hatay'dan Neler Alınır

Kerebiç - Köpük Helvası - Kömbe - Kabak Tatlısı - Lokum - Haytalı (gül sulu, dondurmalı muhallebi) gibi birbirinden lezzetli tatlar.

Bir oda dolusu enfes lokum :)

Bunların çoğunu kapalı çarşıda bulabilirsiniz, yukarıda bahsettiğim gibi İskenderun'a uğrayacaksanız Petek Pastanesi de güzel bir tercih, lokum için merkezde bulunan Öksüzler marketin en arkasındaki lokumla dolu odayı görmeli ve dilediğinizden tadarak paketinizi çalışanların yardımı ile kendiniz oluşturmalısınız.

Kahve

Bu konu, biraz seçenekli, genelde yerli halkın içtiği koyu renkte olan. Çifte kavrulmuş olduğundan biraz daha acı ve kaynatıldığı için köpüksüz içiliyor. Köpüklü yaparsanız biraz daha ağır oluyormuş.

Orta koyu ve açık renk olanı da mevcut elbette. Açık renkli olanı bildiğimiz Kurukahveci Mehmet Efendi tadında :) Hatice'ler tatile bile gitseler koyu kahveyi yanlarında bulunduruyorlarmış, bildiğimiz kahve artık onlara tatsız tuzsuz geliyor sanırım :)

Salça, Nar Ekşisi, Sürk (baharatlı çökelek), Kabak Tatlısı, Evde pişirmelik Künefe, Zahter, Defne sabunu ve şampuanı, İpekten yapılma örtüler de yine alınabilecek hediyeliklerden bazıları. 

Hatay'ın tadı damağımda kaldı, hem yıllar sonra tatlı arkadaşlarımla birlikte olma fırsatı yakaladığım hem de çekirdek ailemle keyifli vakit geçirdiğim ve ayrıca hep kocaman bir göbekle, birbirinden değişik ve enfes lezzetler tattığım, tarihini ilgiyle izlediğim bir gezi oldu benim için.

Yardımsever insanları ile kalbimde ayrı bir yeri var artık. 

Biz 1 günümüzün talihsizlikle yolda geçmesinden dolayı 2 tam gün gezebildik Hatay'ı, elbette ki bu süre böyle muhteşem bir şehir için çoook çok az geldi. En kısa zamanda yeniden gidip görme isteği ile yazıma son vermek istiyorum.

O kadar güzel bir ülkede yaşıyoruz ki, hepsini gezip görmek, o kültürde bulunmak için inanılmaz bir istek duyuyorum, o yüzdendir her bulduğum tatilde yeni bir yer keşfetme çabam :)

Seyahatle kalın, 

Sevgiler...

 

TÜM YAZILARI