canlı casino siteleri casino siteleri blackjack siteleri bahiscom güvenilir casino siteleri deneme bonusu istanbul ev taşımamalatya oto kiralama

TERÖR, DARBE VE TURİZM

Bir süreden beri, ülkemizin, yoğunlukla, Doğu ve Güney Doğusunda cereyan eden terör olaylarının dışında, ilk kez görülen farklı bir terör biçimine de tanık oluyorduk.. Suruç’ta başlayan bu süreçte, özellikle iktidara muhalif grupların toplantı ve mitinglerinde canlı bombaların yol açtığı katliamlarda, kuşkusuz, hedef bu muhalif grupların sokaklara taşması ve iç savaş beklentileriydi. Ancak, halkımızın duyarlılığı sayesinde, ne farklı etnik gruplar,  ne farklı inanç grupları, ne de laik – muhafazakar gruplar arasında kışkırtılan çatışmalar olmadı.

 

İnsallah da, hiçbir zaman olmayacak.Bu olmayınca, bu kez hedef doğrudan turizme yöneldi. Yine, ilk kez turist gruplarının arasında, turizmin yoğun olduğu yerlerde canlı bombalar patlamaya başladı. Öte yandan da, yurt dışında, neredeyse, dünyanın her noktasında, Türkiye’nin güvenlik açısından elverişsiz bir ülke olduğu, anti demokratik bir ülke olduğu propagandası ve kulisleri yapılıyordu. Türkiye’de turizm hiçbir dönemde görülmemiş biçimde dibe çakılmıştı. İnsanlar işsiz,  ülkemiz de ihtiyacı olduğu dövizden mahrum kalmıştı. Hepimiz, tüm ülke bu dar boğazdan nasıl geçeceğiz planları yaparken, 15 Temmuz günü, artık olması muhtemel değil diye kabul ettiğimiz askeri darbe girişimini yaşadık. İlk kez, olası dış desteğine rağmen kalkışma, başta halkımız olmak üzere, polisin ve darbeye destek vermeyen ordunun geniş bir kesiminin de desteğiyle başarısızlıkla sonuçlandı. Sektör, kriz falan derken bir de gördük ki, ülke neredeyse elden gidiyordu. Hani, “her musibette bir hayır vardır” derler ya, burada da bu oldu. Başlangıçta pek çoğumuzun kendi halinde, yararlı faaliyetleri de olan, sıradan bir dini cemaat olarak gördüğü bir grubun, nasıl sinsice devlet kademelerinde, hem de en nazik, kritik yerlerde yuvalandığını, nasıl hain planlarla ülkemize ve halkımıza kast edeceğini net bir şekilde görmüş olduk. Yeri gelmişken, açıkça söyleyelim; yukarıda bahsettiğim terör faaliyetlerinde, polisin ve kolluk gücünün ne kadar cansiperane çalıştığını gördüğümüz halde, bir “güvenlik zafiyetini” gözlemleyebiliyorduk. Ordunun, emniyetin, medyanın, yargının en kritik yerlerinde Fetö denilen bu yasadışı yapılanmanın adamlarını görünce, güvenlik için elzem olan istihbarat, takip ve yakalama sürecini nasıl işlemez hale getirmiş olduklarını da anlamış olduk. Bu başarısız kalkışmanın akabinde devletin tüm kurum ve kuruluşlarında, farklı alanlarda, hukuka uygun biçimde, yapılmakta olan temizliğin hem devletin ve ülkenin esenliği, hem de turizm için olmazsa olmaz olan güvenlik sorununu çözeceği kanısındayım.

Güvelik konusu turizmin en temel konusudur. Turist ziyaret ettiği ülkede kendini güvende hissetmek ister. Bu sorunu kontrol altına alsak bile, dış destekli terör girişimlerinin ve Türkiye aleyhtarı kulis faaliyetlerinin fırsat kollayacağını tahmin edebiliriz. Şu son kalkışma da gösterdi ki, başta ABD olmak üzere, Batı ülkelerinden bir süre turist istediğimiz boyutlarda gelmeyecektir. Ancak Türkiye gerek kültürel, gerekse de doğal güzellikleri bakımından yıllarca çok kötü biçimde, hoyratça organize ettiğimiz tanıtım kampanyalarına bile gereksinim duymayacak ölçüde potansiyeli olan bir ülkedir. Tarihin en köklü kültürlerinin, uygarlıklarının fışkırdığı bu pınardan su içmek için turist eninde sonunda gelecektir. Hem de mümkün olduğu en kısa sürede. Ancak, yakın dönem için, mesela 2017 için Batılı turist, başlangıç olarak organize değil münferit biçimde gelecek ve bu ziyaretler gittikçe artacak, sonunda, yabancı tur operatörleri de paranın kokusunu alarak düzenli girişimlere başlayacaktır diye düşünüyorum. Turizm, ülke politikalarına uygun bir seyir alacak 2017’de. Beklentim, Rus ve Çin başta olmak üzere, Avrasya ve Uzak Doğu’dan gelecek turistlerde. İran, Hindistan, Arap ülkeleri sonraki grup olabilir. Hatta, Güney Amerikalı grupların da 2017’de kendini hissettireceği kanısındayım. Tabi, tüm bunlar ülkemizin güvenlik politikalarını ve hatta başta Suriyeliler olmak üzere, mülteci politikalarını daha sağlıklı zeminlere oturtmasına bağlı. Kaydı kuydu olmayan insanlar bu ülkede istediği gibi at oynatmamalı, hele hele turizm sektöründe çalışmalarına göz yumulmamalıdır. Kaçak otel gibi faaliyette bulunulan kiralık ev furyası, kaçak acentecilik ve kaçak rehberlik faaliyetleri, salt kayıt dışı ekonominin değil, ülkemizin güvenlik politikalarının da ana konusudur. Burada, gündeme devletin ilgili birimlerinin sektör meslek yapılanmaları ile birlikte ciddi ve sürdürülebilir denetimleri yapmasını zorunlu hale getiriyor. Bu konuda asla taviz verilmemeli, hiçbir meslek kuruluşu da bir diğerinin ayağına dolanmamalıdır.

Bu kriz dönemlerinden sonra, Turizm sektörünün olaylara yaklaşımı maalesef beni hep üzmüş, hatta kızdırmıştır. Yine, gündemde “kar hırsına kapılmayalım, fiyatlarımızı indirelim” nakaratı var. Her krizde, ama her sorun karşısında yaptığımız tek şey bu. Fiyatları indirelim. Yahu, kriz olsa da, olmasa da fiyatları indirerek, iş yapmak galiba sırf bize ve belki de muz cumhuriyetlerine özgü bir şey olsa gerek. Çünkü, yıllarca bu ülkenin turizm değerleri, ürünleri ederlerinin fersah fersah altına pazarlandı. Normal dönemlerde bile turizmciler birbirlerinin gruplarına sarktı, her defasında daha düşük fiyatlar ile tur operatörleri yerli partnerlerini değiştirdi.  Eksi fiyatlara turist gelmeye başladı. Bu sürekli fiyat kırma hastalığı yabancı tur operatörlerini fırsatçılığa alıştırdı. Şimdi ellerini ovuşturarak beklediklerini hayal ediyorum. Fiyat indirmek, aynı zamanda, turizm sektöründe zaten kısıtlı sosyal hak ve güvencelere sahip yığınlarınca emekçiyi derinden etkileyecek. Az kişiyle çok iş, az maaş, rehbere düşük yevmiye, şoföre ödenmeyecek, ötelenecek maaş, otellerde çok sayıda stajyer anlamına gelecek bu. Kalifiye elemanlar, donanımlı insanlar sektör dışı kalacak. Kalitesiz yemekler, kalitesiz hizmet, uygun koşullara sahip olmayan araçlar, yolları, turizmi bilmeyen şoförler, tur liderlerinin, sahte rehberlerin koruyuculuğu dışında rehberlik yapamayacak rehberler ile bu kervan bir yere ulaşamaz. Sorunları çözmek isterken bile sorun yaratmak yanılgısından bir an önce uzaklaşarak, turizmin bir hizmet sektörü olduğunu, hizmet sektöründe sermayeden daha çok insan faktörünün ön planda olduğunu, bu yüzden yatırımın önce insana, emeğe yapılması gerektiğini unutmayalım. Ülkemizin turizm ürünlerini de hak ettiği ölçüde, gerçek değerleri üzerinden pazarlayalım. Bu da, turizmin sağlıklı gelişebilmesi için demokratik hukuk devleti değerlerinin zorunluluğunu ortaya koyar.

Güvenlik tek başına turistin gelmesini sağlar, doğrudur. Bugün dünyanın pek çok yerinde demokratik olmayan, hatta otoriter yönetimlerle de yönetilen ülkelerde turizm olabilmekte. Ama sağlıklı, kaliteli, sürdürülebilir turizm sadece güvenlik sorununu halletmiş ülkelerde değil, aynı zamanda demokratik hukuk devleti olmanın avantajına sahip ülkelerde mevcuttur. Ülkemiz ve turizmimizin layık olduğu yer burasıdır. Biz bu değerlere sahip olduğumuzu göstermeliyiz.

TÜM YAZILARI